Yurtdışı gezileri yapmaya başlayınca doğal olarak aileden de oğlum bizi niye götürmüyorsun, sen hep gez biz evde oturalım tarzında feryatlar yükseliyor 🙂
Görülen lüzum üzerine annemi tatile çıkarmaya karar verdim. İkimiz de, sonbaharda gidilecek bir kültür turu üzerinde fikir birliğine vardık. Normalde gezilerimi kendim organize ederim, ancak kültür turu benim de alışkın olduğum bir seyahat tipi olmadığından profesyonel bir destek almanın daha doğru olacağını düşündük ve bir tur paketi satın almak için yola koyuldum. İçinde hem fazla yer barındıran hem de turu organize eden seyehat acentasının referanslarının sağlam olmasına dikkat ettim ve kararımı prontotur dan yana kullanarak 8 – 15 Kasım tarihleri arasında 7 gece 8 günlük orta Avrupa tur paketini satın aldım.
Seyehat günü geldiğinde Sabiha Gökçen Havalima’nın da tura gelen diğer misafirlerle prontotur ofisinin bankosunun önünde buluştuk herkes check-inini kendi yaptırıp uçağa bindi.
İki buçuk saatlik yolculuğun ardından turun başlangıç noktası olan viyanaya ulaştık. Otobüsümüz bizi Maria Theresia meydanında bıraktı.

Maria Theresia meydanı
Maria Theresia, 18.yy da şimdiki Avusturya, Macaristan ve Hırvatistan topraklarını kapsayan bölgeyi 20 yıl boyunca yönetmiş Kutsal Roma Cermen İmparatoriçesiymiş. Hükümdarlığı döneminde yapmış olduğu askeri reformlar, stratejik hareketler (kızını fransa veliahtı ile evlendirip fransa kraliçesi olmasını sağlaması gibi) ve bilime önem vermesi neticesinde zayıflamış imparatorluğu tekrar canlandırmış ve sınırlarını genişletmiş. Bunların yanında da 16 çocuk yaparak imparatorluk soyunun devamını sağlamış. Avusturyalılar tarafından on parmağında on marifet görülen örnek alınan bir lider.
Bu meydanın hemen karşısında Viyana sanat tarihi müzesi bulunuyor.

Viyana sanat tarihi müzesi
Rehberimiz eğer bir sanat aşığı iseniz müzeye bir tam gününüzü ayırmalısınız diyor.
Ardından şehir merkezine doğru yürüyoruz. Merkezin en işlek caddesinde karşımıza bir tane Veba Anıtı çıkıyor.

Veba anıtı
17.yy da Avusturya, veba salgını yüzünden nüfusunun üçte birini kaybetmiş. Vebalı insanlar yakılarak şehir merkezindeki caddelere gömülürmüş. Bu vahim olayı unutmamak adına 1693 yılında fotoğraftaki veba anıtı dikilmiş. Burada veba salgını zamanında yapılan büyük bir cahillikten bahsetmek istiyorum; insanlar salgının şeytan tarafından yayıldığını düşünerek şehirdeki kedileri şeytanın gönderdiğini düşünüp hepsini katletmişler, fakat bedelini daha da ağır ödemişler. Meğerse hastalık farelerin tüyünden yayılıyormuş insanlar kedileri öldürerek farelerin çoğalmasını ve hastalığın daha da yayılmasını sağlamışlar.
Biraz yürüyüşün ardından hava kararıyor. Akşam yemeği olarak tavsiyeler üzerine Schnitzel yemek için Figlmüller’e gidiyoruz.

Figlmüller schnitzel
Figlmüller yüz yıldan fazla bir süredir faaliyet gösteren meşhur bir Schinitzel restoranı. Viyana merkezinde iki adet şubesi bulunuyor biri turistlerin ağırlıklı olarak gittiği yol üstünde ki şubesi, biri de onun hemen ilerisinde bir pasajın içinde aşağıya inerek girilen viyana yerlilerin ağırlıklı gittiği şube. Link verdiğim bizim gittiğimiz ikinci olandı 😉 Burada dikkat etmeniz gereken şey garsonlarla siparişe başlamadan selamlaşmaktır. Grüß Gott diyerek (grüss gott diye okunuyor) almanca Selamün Aleyküm demiş oluyorsunuz, katolik hıristiyan oldukları için de bundan çok memnunun olup güleryüzle cevap veriyorlar. Schnitzel zaten sipariş edin bir de mutlaka yanına patates salatası söyleyin enfes bir ikili oluyorlar.
Yemek ardından çay – kahve için Cafe Hawelka’ya gidiyoruz.

Cafe Hawelka
Burası, eskiden Nazım Hikmet’inde uğradığı 1936 yılında açılmış Viyana’nın en eski bohem cafelerinden biri, dinlenmek için ideal bir mekan.
Ardından otelimize, Kavalier Hotel’e geçiyoruz ve birinci günü bitiriyoruz. Otel hakkında çok fazla bir şey söyleyemeyeceğim, fena değildi benim bir otelden beklentim sadece yatacak bir yer olması olduğu için beklentilerimi karşıladı diyebilirim.
İkinci güne, Schönbrunn sarayını gezmek üzere başlıyoruz. Saraya tek geçişlik bilet alarak tramvayla gidiyoruz. Sarayın sınırlarına girdiğiniz de ağaçlarla çevrili muhteşem bahçeden geçerek saray binasına ulaşıyorsunuz.

Schönbrunn sarayı bahçeleri
Bende sarayın ön tarafının net bir fotoğrafı olmadığı için foursquare den alıntılayarak koyuyorum.

Schönbrunn sarayı
Ben gittiğim zaman bu bahçe düzenlemesi yeni yapılıyordu

Schönnbrunn sarayı
Üstteki ön cephe fotoğrafı, benim durduğum yerin arkasında gözüken tepeden çekilmiş muhtemelen.
Schönbrunn sarayı eskiden Avusturya’yı imparatorluk ile yöneten Habsburg hanedanının yazlık sarayıymış.
Sarayın içerisinde fotoğraf çekimi yasak olmasına rağmen yemek odasını gizlice çektim

Schönnbrunn sarayının içi
Fazla şatafatlı bir saray, tabii yine de bizim Beştepe sarayımızın yanından geçemez. 🙂
Schönbrunn’u tamamen gezmesi bir saat sürüyor. Saraydan şehir merkezi 6 km biz bu yolu yürümeyi tercih ediyoruz yürüyüş sırasında karşımıza Karlskirche adında büyük bir kilise çıkıyor.

Karl kilisesinin içi
Karl kilisesi barok tarzda bir kilise, 1737 yılında İmparator VI.Karl’ın isteği üzerine isimdaşı ve 1576-1578 yıllarındaki cüzzam salgınında hastalanan kişilerin umudu olmuş Kardinal Karl Borromaeus adına yapılmış.

Karl kilisesinin tepesi
Kilisesnin minarelerine bir asansör yardımıyla çıkılabiliniyor buradan yukarıdaki gibi bir şehir manzarası görülebilir, çıkılmaya değer mi bence değil.
Karl kilisesinden sonra şehir merkezine doğru Viyanının meşhur caddesi Kärtner Straße yürümeye devam ediyoruz.

Kärtner caddesi
Yolda bir sıcak şarap panayırına denk geliyoruz bende hemen bir bardak alıp yolda keyifli keyifli içerek yürüyorum 🙂
Şehrin merkezine gelince karşımıza meydana da adını veren St. Stephans Katedrali çıkıyor.
Bu katedral 1147 yılında yapılmış Viyananın ana kilisesidir.
Aziz Stephan Katedrali ilginç bir bilgiyede sahiptir: Katedralinin çan kulesinde 1534’de ihdas edilen; Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak Viyanalı’lara haber vermekle görevli bir memuriyet, ancak 1956’da Viyana Belediye meclisince Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından ve bu görevin lüzumu olmadığı için kaldırılmıştır.

Aziz Stephan katedralinin içi
Kiliseden çıktıktan sonra, Stephanz meydanı’nda biraz turluyoruz bu sırada yolumuzu kesen bir adam akşam düzenlenecek olan bir opera dinletisine bilet satıyor bizde iyi güzelmiş diyip iki bilet alıyoruz.
Akşama daha vakit varken, Belvedere sarayını görelim diyoruz. Belvedere şehrin merkezine yakın olsa da eğimli bir yolda olduğu için yokuş çıkmak yerine taksiyle gidiyoruz.

Aşağı Belvedere sarayı
Belvedere, ortada bahçesi olan karşılıklı iki saraydan oluşuyor. Fotoğrafı yukarı sarayı önüme alarak çektirdim arkada aşağı sarayı görebilirsiniz.
Burası da yukarı belvedere sarayı.

Yukarı Belvedere sarayı
Yukarı Belvedere Sarayı´nın en önemli özelliği ise 15 Mayıs 1955’da Avusturya’nın II. Dünya Savaşı’n dan sonra özgürlüğüne kavuştuğu anlaşmanın burada imzalanmış olmasıdır.
Belvedere içinde Vincent van Gogh dahil bir çok ünlü ressamın sanat eserleri yer alıyor, Viyana’ya gelindiğinde kesinlikle gezilmesi gereken yerlerden.
İki sarayıda gezmesi epey bir vakit alıyor. Bitiminde yürüyerek şehir merkezine geri dönüyoruz. Burada bir büfeden ayak üstü sosis bira ile atıştırıp opera dinleyeceğimiz binaya gidiyoruz.
Das Phantastenmuseum adında bir binadaymış opera, biz açıkcası bir opera binası beklemiştik, bir sanat müzesinin üst katı çıktı. Beethoven’ın Türk marşı’nın da çaldıkları bu opera dinletisi 1 saat sürüyor.

Opera dinletisi
Bu gün böylece bitmiş oluyor, yarın Prag’a doğru yola çıkacağımız için otele geri dönüyoruz. Gezinin Prag kısmını bir sonraki yazıda bulabilirsiniz.